GÖNÜL DAĞI’NDA KAMP

 

  Gezmenin, kamp yapmamın en güzel yanı nedir, biliyor musun? Eğer bunu merak ediyorsan bu konu hakkında bir anımı anlatarak, kamp yapmanın en güzel yanını açıklayabilirim.  Hazır mısın?

   Sıcacık ağustos akşamında monta ihtiyaç duyacağımız bir yere gidiyorduk.  Biz gideceğimiz yere genelde otostopla gideriz. Bu şekilde hem yeni insanlar tanımış olur hem de bambaşka hayat hikayeleri dinleriz.  Anlayacağınız üzere otostopun birinci kuralı muhabbettir.  Gideceğiniz yere kadar sohbet etmelisiniz. İl kez gördüğünüz bir insanla neler konuşabilirsiniz? Bu sorunun cevabı da bende. Ama o da başka yazılara. Biz yolumuza devam edelim.

   Üç samimi arkadaş kamp malzemelerimizi yüklendik ve düştük yollara. Yarım saat kadar süren otostop çekme merasimimiz siyah eski bir torosun önümüzde durmasıyla son buldu. Çantamızdan sarkan kalın montları görünce nereye gideceğimizi gayet net anlamıştı abimiz. Adetimdir, kaç kişi olursak olalım ön koltuğa ben binerim. 

   Dedim ya, ilk kural koyu muhabbet diye. Biz bir başladık sohbete ki sorma. İki saatlik yol on dakika gibi geldi bize. Bizi alan abinin adı Muhammet’miş. Kırk yaşındaymış fakat o kadar konuşkan ve enerjikti ki, tez canlılığından yaşına inanmadık bile. Dağ yolunda kelle koltukta yolculuk yaptık. 

  Söylemeyi unuttum rotamız Erciyes. Erciyes Türkiye’deki tek kayaçların hareketi sonucu oluşan dağdır. Tektonik patlamaları dağın zirvesine hilal şeklini vermiş ve bu onun eşsiz olmasını sağlamış. Yaz kış kar vardır zirvesinde. ‘’Gelinliğini çıkarmaz Erciyes.’’ diye cevap veriyor çevre sakinleri, karın neden erimediğini sorunca.

  Araba ile bir yere kadar çıkabildik. Devamında yürümemiz gereken yaklaşık 11 km yol vardı. Düz yol sıkıntı değil de 11 km tırmanmak bayağı vaktimizi alacak gibiydi. O zaman kural iki: Şarkı söyle ve yol boyunca susma. Sırtımızda çantalar başladık dağa tırmanmaya. Otuz dakika geçmemişti daha, hep bir ağızdan bağırarak şarkı söylediğimizi fark ettim. Hafif bir tebessümle dostlarıma baktım: Mutluyduk! Çözemediğim bir mutluluktu bu. Bir yandan mutluluğumun asıl sebebini düşünüyor bir yandan şarkı söylemeye devam ediyordum. Ki dostumun sesiyle irkildim. ‘’ Kadir! Kadir dalmışsın diyorum bir şeyler atıştıralım acıktım ve de yoruldum.’’ Hiç durmak istemiyordum ama dostum ne dediyse o…
Biraz dinlendik, bir şeyler atıştırdılar, tekrar düştük yola. Arazi fazlasıyla dikleşmişti, zirve yakındı ve neredeyse gece olmuştu. Aklıma takılan sorunun cevabını öğrenmeye ramak kalmıştı, hissediyordum. 

   Yorgunluktan tükenmiş biçimde attım kendimi zirve ovuğuna. Bütün eklemlerimiz ağrıyordu ama başarmış olmamız bu acıyı bastırıyordu. Saat çoktan on ikiyi geçmişti, koskocaman ay sanki avuçlarımın içerisinde gibi yakındı. Dokunsam tutacağım. 

  Yorgunluktan ayağa kalkamıyordum, kalkmam gerektiğini biliyordum. Çünkü daha çadır kurmamış, ateş yakmamıştık. Bir anda dostlarım ayın önünde belirdiler. Kalkabilmem için ellerini uzatmışlardı. Diğer elleriyle birbirlerinin omuzlarından sıkıca tutmuş birbirlerinden güç alıyorlardı. Arkalarında duran koskoca ay ve iki dostumun o görüntüsü sanırım görebileceğim en muhteşem pozdu. Evet sorumun cevabını bulmuştum: Dostlarım. Dostlarımla kamp yaptığım için ve dostlarım yanımda olduğundan dolayı mutluydum. 

  Çünkü gerçek bir kamp ancak ve ancak gerçek arkadaşlarla mükemmel olur…

 

Yorum yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir