Selam!
Şu anda neden bu sitedesiniz? Belki seyahat ve kampçılığa yeni yeni heves ettiniz, belki de konaklamak için hangi çadırı veya uyku tulumunu almanız gerektiğini düşünüyorsunuz. Amacınız ne olursa olsun, gezmeyi çok seven bir grup insanın birlikte ürettiği bir platformdasınız. Bu tutkumuz adımızdan da anlaşılmaktadır fakat konuyu bu sefer kulübümüzle sınırlamayalım. Aileyle yapılan hafta sonu pikniği diye bir gerçek var, öyle değil mi? Memleketi ziyaret etmek, lunaparka gitmek, “vapurla Kadıköy’e geçmek”, Anıtkabir’e okul gezisi yapmak… Daha bir sürü örnek gösterecektir ki küçük veya büyük ölçekte, her ne kadar çağımızın teknolojisi bir sürü işimizi hareket etmeden halledebilmemize olanak tanısa da seyahat etmek hayatımızın, keza insanlığımızın, vazgeçilmez bir parçası. Evrimimizin 1,9 milyon yıl öncesinde bu kabiliyetimizi arttırmak için ilk kez iki ayağımızın üzerinde durduk!
İnsan türü olarak doğamızda olması dışında, sizce neden geziyoruz?
Neden gezmeliyiz?
Blogumuzda seyahat sigortası yaptırmaktan kamplarımızda ateşin nasıl yakılacağına kadar bir sürü bilgi bulabilirsiniz fakat ben bu yazıda ‘‘Bütün bunları neden yapmalıyız?’ sorusunun yanı sıra “Seyahat Etmenin İyileştirici Gücü” “Seyahat Etmenin Sağlığa Faydaları” gibi çok merak edilen konulara değinmek istiyorum. Peki seyahat etmenin insan psikolojisine faydaları nelerdir?
- Özgüveninizi geliştirir.
Başka bir şehirde okumaya giden arkadaşlarınızın nasıl olgunlaştıklarını fark ettiniz mi? Belki de bir kamptan dönerken sırtınızdaki bütün yüke ve yorgunluğa rağmen hayata karşı hiç olmadığınız kadar cesur hissettiniz. Bunların hiçbiri tesadüf değil. Yaşam alanınızdan uzaklara seyahat etmek, hatta bunu yalnız yapmak, sizi tam da ihtiyacınız olan şekilde zorlayacaktır. Kulağa ne kadar zıt geldiğini biliyorum ama bir düşünün: Her sabah altında uyandığınız çatının artık olmaması, sıcak yemeğin o akşam önünüze getirilmeyecek olması, yani konfor alanınıza dair her şeye meydan okumanız sizin kendi başınızın çaresine bakma yeteneğinizi inanamayacağınız kadar geliştirecektir.
- Yaratıcılığınızı arttırır.
İnsan, hayatındaki irili ufaklı sürprizlerden ziyadesiyle memnun olabilen bir canlıdır. Yaratıcılık dediğimiz şey ise kesinlikle sanatçılara mahsus olmayıp, tüm bu sürprizlerin annesidir. Daha önce hiç görmediğiniz topraklara ayak basmak, bambaşka coğrafyaların manzaralarını tatmak, birbirine hiç benzemeyen insanlarla sohbet etmek… İster sanatın herhangi bir dalıyla uğraşıyor olun, ister yeni bir yemek yapma tekniği arayın. Yaratıcılık, bir bakıma hayatımızın minik parçalarını farklı şekillerde birleştirme yeteneği olduğundan, seyahat ederek elde edeceğiniz yeni bir sürü deneyimle hayatınızı oldukça zenginleştirebilirsiniz.
- Sosyal becerilerinizi arttırır.
Burası yazımın önceki kısımlarıyla oldukça ilişkili. Teknoloji, günlük işlerimizi yerimizden kıpırdamadan halletmemize olanak tanıdığı kadar, başka insanlarla iletişim kurmamızı da gereksiz hale getiriyor fakat bu devirde unuttuğumuz çok önemli bir şey var. Biz sosyal bir canlı türüyüz. Yüzbinlerce yıl bu sayede hayatta kaldık ve bugünlere geldik. Tamamen yalnız kalmak istediğimizi zannettiğimizde bile kapüşonlumuzun içinde dinlediğimiz müzik başka insanlara ait. Bu yüzden benzersiz benliklerimizi yaşamayı ihmal etmediğimiz müddetçe sosyalleşmek bizim için bir ihtiyaçtır ancak bu konuda da konfor alanı yaşam kalitemizi zehirleyebilir. Sürekli aynı birkaç insanla iletişimde bulunmak bizim yaşamaya dair fikirlerimizin her daim sabit olmasına sebep olur ve bu da hayatımızı monotonlaştırır.
Fotoğraf: 2019-2020 Yılı YTÜ GEKA Camping 101 Etkinliği
Dil ve diyalog denen mucizeleri -düşünsene, bir ağzın var ve sesler çıkararak fikirlerini aktarıyorsun- amacına uygun kullanırsak yeni insanlarla karşılaşmak bizi zenginleştirir. Peki bir gofret alırken market kasiyerine ‘iyi günler’ demekten aciz olabildiğimiz bu devirde bizim iletişim çarklarımızı ne açacak? Evet. Seyahat etmek ve maceramız boyunca insanlarla konuşmak, ‘zorunda kalmak’.
- İç huzurunuzu arttırır.
FOMO kavramını duymuş muydunuz? Açılımı ‘fear of missingout’ olup ‘bir şeyleri kaçırma korkusu’ anlamına gelir. Yataktan tuvalete dek telefonlarımızın bizi bırakmadığı, online oyun esnasında internet kesilince sinir krizleri geçirdiğimiz ve video izleme platformlarının geçmesi imkânsız reklamları sürekli yüzümüze vurduğu bu çağda, hep acele ediyoruz. Bir şeyleri herkesten önce duymaya, bir gün sonra unutulacak trendleri en önce bilmeye, bütün müzik aletlerini çalmaya, üç yabancı dil öğrenmeye… İçinde yaşadığımız düzen bize aynı anda hem aralıksız eyleme geçmemiz gereken hayaller satar, hem de yerimizden kalkmamamızı ister. Bu psikolojik arafta yaşadığımız ıstıraba derman olması için de bize başka bir şeyler satar. Oysa bir organımız gibi algıladığımız telefonu evde bırakıp parkta, sokakta on beş dakikalık bir yürüyüşe çıkınca ne kadar da değişir ruh halimiz? Kulağımıza bağırılıp, kafamızda sürekli yankılanan bilgi yağmuru olmaksızın bir yürüyüş…
Seyahat etmek bunun en cesur girişimlerinden birisidir çünkü çantamızı alıp yurtdışında sokak müziği yaparak geçinmeye ve gezmeye çalıştığımızda derdimiz sosyal medyadaki son fotoğrafımızın öncekinden neden beş eksik beğeni aldığı olmaz. Oraya gitmek için verdiğimiz mücadele ve hayatımıza kattığımız bu eşsiz deneyim olur. Bu zihinsel sükûnet, uzun zamandır aradığınız huzurun ta kendisi olabilir.
Bir yazının sonuna geldik. İki kapılı bu handa neredeyse yirmi birinci yılım ve bugünkü duygu, düşünce ve deneyimlerimi sizinle paylaşmak istedim. Yarınlarınız bugününüzden iyi olsun. Son olarak, hep ileri doğru seyahat etmeyi unutmayın!